SANATTA CESARETİN SESİ:
AYFER DEMİRCİOĞLU VE ‘SANSÜRLENENLER’
Röportaj: Sedat Kumova | 24.09.2024
Sanat, toplumun aynasıdır; onun en derin duygu ve düşüncelerini yansıtır. Ancak, zaman zaman sanatın bu özgür sesi, sansürün gölgesi altında kalır. Türkiye’de sanatın sansürle imtihanına tanıklık eden sanatçılardan biri de Ayfer Demircioğlu. 2019 yılında, Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde açılan sergisi, eserlerindeki nü figürler nedeniyle sansüre uğrayarak kapatılmıştı. O dönemde sanata yapılan müdahaleyi sert bir şekilde eleştiren Demircioğlu, bu sansürle mücadele etmeyi seçti. Bugün, aynı sergi “Sansürlenenler” adıyla, yeniden aynı mekânda sanatseverlerle buluşuyor. Bu serginin yalnızca bir sanat etkinliği değil, aynı zamanda sanatta özgürlüğün ve direnişin bir simgesi olduğunu söyleyebiliriz. Demircioğlu ile sanatına olan inancını, sansürle mücadelesini ve bu süreçte yaşadıklarını konuştuk.
2019 yılındaki sansür olayını düşündüğünüzde, bu süreç sizin sanatsal ifadenizi nasıl etkiledi? Bu olaydan sonra sanatınıza yaklaşımınızda bir değişiklik oldu mu?
2019 yılında yaşanan sansür, beni hem kişisel hem de sanatsal açıdan derinden etkiledi. Sanatın özgür bir ifade alanı olduğuna inandığım için, bu olay beni daha da güçlendirdi. O dönemde yaşadıklarım, sanatsal duruşumu daha da netleştirdi ve sanatımdaki cesareti pekiştirdi. Sanatımda sınır tanımamaya ve her ne olursa olsun özgürlüğü savunmaya devam ettim. O günden sonra, sanatın toplumsal mesajlar verme gücüne daha fazla odaklandım.
“Sansürlenenler” sergisinin yeniden açılmasına karar vermek sizin için zor oldu mu? Özür ve izin süreci nasıl gelişti?
Serginin yeniden açılmasına karar vermek duygusal anlamda oldukça zorlayıcıydı. Yeniden kapatılma ya da olumsuz tepkilerle karşılaşma ihtimali kafamda birçok soru işareti yarattı. Ancak, eserlerimi tekrar sanatseverlerle buluşturma düşüncesi, sanata ve ifade özgürlüğüne olan inancımı pekiştirdi. 2019’da sergimin kapatılması büyük bir haksızlıktı ve zamanla bunun farkına varıldı. Sergiyi yeniden açmayı önermeleri, bana adeta bir itiraf Bu süreç, sansürün yanlışlığının kabul edilmesi açısından bir dönüm noktası oldu. Yeni belediye yönetimi, sanatsal özgürlüğe daha yakın bir vizyonla bu sergiyi destekledi.
Nü sanat, özellikle Türkiye’de sık sık tartışmalara neden oluyor. Sizce sanatta çıplaklık neden bu kadar tepki topluyor?
Sanatta çıplaklık, insan bedeninin doğal ve saf bir ifadesidir. Ancak muhafazakâr toplumlarda bu hâlâ bir tabu olarak görülüyor. Sanat, estetik bir deneyim olmanın ötesinde toplumsal sınırları sorgulayan bir alan olduğunda, tepkiler kaçınılmaz oluyor. Özgürlük ve laiklik söylemlerine rağmen, Türk ve İslam dünyası çıplaklık konusunda rahatsızlık Oysa, Paleolitik dönemden bu yana resim tarihi, bir anlamda nü sanatın tarihidir ve bu kavram toplumsal ve dinsel baskılara rağmen varlığını sürdürmüştür. İlkel sanatta bile çıplaklık, doğal ve özgürdü.
Sanatınızı sansürleme çabalarına karşı direndiğinizde nasıl tepkiler aldınız? Bu tepkiler size destek mi, yoksa daha fazla engel mi oluşturdu?
Sansüre karşı durduğumda çok çeşitli tepkiler aldım. Kimi bu duruşumu cesur ve ilham verici bulurken, kimileri beni eleştirdi. Özellikle sanat dünyasından ve sanatseverlerden aldığım büyük destek, bu süreçte beni ayakta tutan en önemli unsurdu. Eleştiriler de tabii ki oldu, ancak sanata ve özgürlüğe olan inancım bu zorlukları aşmamı sağladı. Bir gün sergim açılıyor, ertesi gün bir vatandaş gelip ‘Bu sergiyi burada açamazsınız’ diyerek sergiyi toplattırıyor. Bu elbette çok can sıkıcıydı. Ancak, yaşanan bu sansür girişimi benim meselem olmaktan çıktı, toplumsal bir dayanışmaya dönüştü. Kamuoyu geniş çapta bilgilendi ve bu dayanışma, karşı duruşun ne kadar güçlü olabileceğini gösterdi.
Sansürle karşılaşan sanatçılara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Bu tür baskılara nasıl direnebilirler?
Sansür, sanatçıyı zorlayabilir ama aynı zamanda direncini ve özgünlüğünü de güçlendirir. Tavsiyem, sanatınıza olan inancınızı asla kaybetmeyin ve geri adım atmayın. Sanata duyduğunuz tutku, baskılara karşı en güçlü silahınızdır. Tarih, sansüre karşı verilen mücadelelerle doludur; bu direnişi sürdürmek, özgürlük için atılan en önemli adımlardandır. Birçok sanatçı, sansürü eserlerinde ele alarak bu mücadeleye devam etmiştir. Sansür, her zaman iz bırakır; tıpkı adalet mücadelesinde olduğu gibi, sanatta da özgürlük mücadelesinin sürekli gündemde tutulması ve kararlılıkla savunulması gerekmektedir.
Bu sergide yer alan eserler 2019’daki sergiyle birebir aynı mı, yoksa yeni çalışmalar da sergiye dahil edildi mi? Sergide hangi temaları işliyorsunuz?
2019’daki sergide yer alan eserlerin çoğu burada da sergileniyor, ancak iki eser eksik. Bunun yanı sıra, üç yeni çalışmamı da ekledim. Sergilerimde bilgi objesinden uzaklaşıp estetik objeye odaklanmayı hedefliyorum. Dışavurumcu tarzdan biraz uzaklaştım ve daha çok figüratif çalışmalara yöneldim. Ayrıca şunu da belirtmeliyim, kendimi sanatçı değil ressam olarak tanımlıyorum.
Sansür kavramına sanatsal bir perspektiften baktığınızda, sansürlenmenin sanat üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerini nasıl tanımlarsınız?
Sansür, doğası gereği baskıcıdır; düşünmek ve yaratmak bazılarını korkutur. Elbette sanat, sansürden olumsuz etkilenir ve bu kesinlikle olmamalıdır. Sanat, Platon’un düşündüğü gibi toplumu eğitmek ya da telkin etmek amacı taşıyan bir araç olmamalıdır. Sanatçının temel amacı, hangi konuyu işlerse işlesin, güzelliği ve bununla ilgili düşünceleri özgürce ifade etmektir.
Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde serginizin bu kez sorunsuz bir şekilde açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce toplumsal ve kültürel anlamda bir değişim mi yaşanıyor?
Serginin sorunsuz bir şekilde açılması, sanat dünyasında ve toplumda bir farkındalık oluştuğunu gösteriyor. Toplumsal ve kültürel anlamda bir değişimin başladığını görmek beni umutlandırıyor. İnsanlar artık sanatı daha çok sorguluyor ve sanata yapılan müdahalelere tepki gösteriyor. Ancak, bu değişim henüz tam anlamıyla yerleşmiş değil. Yine de bu sürecin hızla devam etmesini umut
Serginin izleyici üzerinde nasıl bir etki bırakmasını umuyorsunuz?
2019 yılında yaşadığım sansür, beni daha da güç Bu sergi aracılığıyla, sanata yönelik müdahalelere karşı durmanın önemini izleyiciye aktarmayı hedefliyorum. Umarım sergi, insanlara cesaret verir ve özgür düşüncenin ne denli değerli olduğunu bir kez daha hatırlatır.
Sanatın özgürlüğünü savunmanın, bireysel bir sanatçı olmanın ötesinde, toplumsal bir görevi olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle katılıyorum. Sanat, sadece bireysel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda topluma ayna tutan ve özgürlüğü savunan güçlü bir araçtır. Sanatçılar, kendi duygularını ifade etmenin yanı sıra, toplumun ortak duygularını ve deneyimlerini de dile getirirler. Bu nedenle, sanatın özgürlüğünü savunmak yalnızca sanatçıların değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Sanat, estetik değerler alanında insanı ve onun varoluşunu anlamayı kolaylaştıran, olan ile olması gereken arasındaki ilişkiyi en etkili şekilde gösteren bir alan olarak tanımlanabilir. Türkiye’de olduğu gibi, her ülkede sansür, tarih boyunca sorunlu bir mesele olmuştur.
Sanat adına son olarak başka eklemek istediğiniz herhangi bir şey var mıdır?
Kültür her zaman sanata prestij katar.
Ayfer Demircioğlu www.ayferdemircioglu.com.tr
Hazırlayan ve Sunan
Sedat Kumova
@sedatkumova